30 Ağustos tatili gibi 2-3 günlük kısa kaçamaklar sağlayan tatillerde yakınlık + fiyat/fayda dengesi gibi efektif yerler arıyor insan. Özellikle son yıllarda ülkemizin güney ve batı sahillerindeki anormal fiyat artışlarının da insanları bu tür seçeneklere yönlendirmesi kaçınılmaz oluyor tabii ki. Komşumuz Yunanistan burnumuzun dibinde olmasına rağmen ağır vize şartları ve yılların anlamsız siyasi gerginliği gibi nedenlerle çok da popüler olamayan bir seçenek olarak kalmıştı yakın bir tarihe kadar. Ancak tüm bu koşullardaki olumlu değişikliklere bir de her gidenin mutlu dönmesi eklenince bugünün en popüler yerlerinden birisi haline dönüştüğü de bilinen bir gerçek artık.
İşte tüm bu gerçeklerden hareket ederek bir 30 ağustos’u değerlendirme amaçlı gezi planlayan arkadaşlarıma katılarak iki araçla toplam 6 kişilik bir grup olarak İstanbul’dan koyulduk yollara. Pasaportta hazır schengen vizesi de bu tür kaçamakları kolaylaştırıyor her zaman.
Normal olarak İstanbul – Alexandrapolis yaklaşık 300 km. Bunun 250 km. si Türkiye geri kalanı Yunanistan sınırları içinde. Bu nedenle erken yola çıkıp (Sabahın 05.00’inde) kahvaltısını Alexandrapolis’te yapmayı hayal eden gurubumuzun bir bölümü böyle erkenden çıktı yollara. Tabii tüm bu planlarda hesap edilmeyen konunun gurbetçi vatandaşlarımızın da yaz tatillerini tamamladıktan sonra avrupaya dönüş yolculuklarını aynı tarihe denk getirmeleri oldu. Basından izlemişsinizdir o tarihlerde gerek Bulgaristan ve gerekse Yunanistan çıkış kapılarında 35 km. ye ulaşan kuyruklar bizim de arabamızla yaptığımız planlara derin bir darbe oluşturdu. Ama dostlar, her seyahatin bir “B” planı mutlaka olmalıydı ve işte bu program için de oldu !
Sadece İpsala’ya giden araçlar için ters yönde açılan şeritten bu küçük ilçemize ulaşıp, aracımızı Emniyet Müdürlüğünün bahçesine park ettikten sonra bir taksiye atlayıp 25.-TL karşılığında sınır kapısına ulaşmamız ve o bölgede müşteri bekleyen bir Yunan taksisine aktarma yaparak sınırı geçmemiz yaklaşık yarım saatimizi aldı. Eski model mercedes’lerden oluşan gri renkli Yunan taksileri çoğunlukla soydaşlarımızın şoförlüğünde sizi sınırdan Alexandrapolis (Dedeağaç)’e 50.-€ karşılığında götürüyorlar. Aynı mesafe İpsala’dan 60.-€ İstanbul’dan ise 300.-€. Giderken Niyazi ve dönüşte de Kenan adlı soydaşlarımızla keyifle gittik ve de döndük.
Sınırı geçtikten sonra gayet kaliteli bir otoyol ile 35-40 dk. içinde ulaşıyoruz Alexandrapolis’e. Bu şirin kıyı kenti aynı zamanda bir üniversite şehri, ancak tatil dönemi öğrencilerin yerini yerli ve yabancı turistler alıyor ki bu yabancıların büyük bölümü de bizler oluyoruz. Türk müşteriye iyice alışan ve bu durumdan memnun oldukları da her hallerinden belli olan Yunan’lı esnaf menülerine Türkçe’yi çalışan personel sayısına da soydaşlarımızı çoktan ilave etmiş bile. Bir anda Türkçe’nin İngilizce’nin yerini aldığı bir ortam hoşumuza gitmiyor da değil. Konaklama ve yemek fiyatları Bodrum ve Çeşme’nin kulaklarını çınlatıyor. 🙂 Şehrin en popüler yeri olan Deniz Fenerinin önündeki ana caddenin üzerindeki deniz manzaralı otelimiz Erika’ya oda başına gecelik 50.-€ ödüyoruz ki bu fiyata kahvaltı da dahil.
Her Yunanistan şehrinde olduğu gibi burada da nefis bir köfteci var, adı da Kanabidis. Erika otelin hemen arka sokağında. Akşam yemekleri için de Nisiotiko doğru adres. Aslında batı trakyadaki bir çok yeme içme bilgisini sevgili dostum Tanol’un http://www.pisbogaz.wordpress.com sitesinden de öğrenmeniz mümkündür. Her iki restaurant’ın fiyat fayda dengesini mukayese ettiğinizde memnun kalacağınıza eminim.
Alexandarapolis’e yaklaşık 10 km. mesafede güzel plajıyla yer alan Makri bölgesindeki Aquamare beach clup bizim günlük mekanımız oluyor. Güzel ve sıcak bir deniz, makul fiyatlı yeme içmeyle 2 güzel gün geçiriyoruz burada. Sayımız 6 kişi olunca, taksi yerine bir minibüsle anlaşıp oldukça uygun bir fiyatla transfer işini de çözüyoruz. Akşamları fenerin önündeki ana cadde ışıl ışıl ve de cıvıl cıvıl. Tam bizim trakya ege bölgelerinde olduğu gibi bir piyasa yapma durumu var. Trafiğe kapalı bu caddede ister çekirdek çıtlatıp geleni geçeni seyredin, ister dondurmanızı veya mısırınızı yiyerek dolaşın.
2 gece 3 günden oluşan bu keyifli kısa tatilimiz önceden randevulaştığımız Kenan kardeşimizin bizi taksisiyle İpsala’ya arabamızın yanına kadar getirmesiyle sona eriyor. Ama aklımda şimdi de Kavala, Taşoz, Selanik vb gibi daha bir çok yer var.
Beraber sınır geçtik biz bu yollarda… 🙂 İyi ki mohito olayımızı yazmamışsın.. 🙂
Ama tavşan kardeşi yazdım gördüğün gibi :))))