Almanya’nın bu modern ve güzel başkentini gezip görme isteğimizin iki önemli nedeni vardı. Öncelikle christmas öncesinde, Avrupanın bir çok kentinde olduğu gibi Berlin’in de karlar altındaki o ışıl ışıl güzelliğini yaşamak isteği önemli bir etkendi. Ayrıca 2. Dünya savaşı tarihine oldukça meraklı olan bizim gibi gezginler için Berlin asla ıskalanmaması gereken bir hedefti. Fransa’nın Normandiya çıkartma plajları, Belçika’nın Bastogne kenti ve çevresi gibi önemli savaş merkezlerinden sonra Nazi imparatorluğuna başkentlik eden Berlin yeni rotamıza ilham veriyordu.
Aralık ayında Berlin, tahmin edeceğiniz gibi sıkı bir soğukla sizi karşılasa da az önce söylediğim christmas ışıltısıyla da, asla çamura dönüşmeyen karlı görüntüsüyle de aslında size sıcak bir hoşgeldin diyebiliyor.
Türkçe karşılığı “orta” olan ve gerçekten de şehrin tam ortasında kalan Mitte’yi seçtik konaklamak için. Her tarafa yakın özelliğiydi bize bu kararı aldıran. Gerçi 3,5 milyonluk nüfusu ile öyle çok büyük bir metropol de değil Berlin.
Şehri gezmeye dünyaca ünlü sembolü olan Bradenburg kapısıyla başladık. Bu görkemli anıtın hemen arkasındaki Reichstag ve önündeki parkı şehrin en güzel yapılarından.Berlin o kadar düz bir alana kurulu bir şehir ki, hiç bir iniş, çıkışın olmaması çok değişik geliyor bize 7 tepeli İstanbul’dan sonra.
Postdamer platz, Kurfürstendamm, Alexander platz Berlin’in renkli bölgeleri. Tabii küçük Türkiye’de denilen Kreuzberg sayısı 250.000 civarında olduğu söylenen vatandaşlarımıza en sık rastlayacağınız merkezi bir semt.
Berlin deyince şehrin bir diğer sembolü olan Berlin duvarını da unutmuyoruz tabii ki. 1961 yılında tamamlandıktan sonra yıkıldığı 1989 yılına kadar sayısız trajedinin kaynağı olan kilometrelerce uzunluktaki bu duvarın bugün sembolik bir bölümü turistik amaçla duruyor ayakta. Duvarın bütün öyküsü de bir diğer şöhretli kent noktasındaki müzede yer alıyor. Check Point Charlie. Filmlere konu olan, doğu ile batıyı ayıran ünlü geçiş noktası.
Türkiye’den neredeyse olduğu gibi sökülüp götürülen Bergama Sunağı da şehrin önemli ögelerinden.
Kurfürstendamm’daki ünlü alış veriş merkezi KaDeWe alış veriş tutkunlarını mutlu edecek düzeyde. Aynı şekilde, ürettiği her en yeni model ürünlerini ilk kez burada piyasaya sunan Sony, gösterişli bir Sony Center ile boy gösteriyor Berlin’de.
Son olarak ulaşım, yeme içme ve konaklama imkanlarıyla Avrupanın en önemli merkezlerinden birisi olan bu güzel şehrin nüfusunun % 59’unun ateist & agnostik bir yapıda olduğunu da belirtelim. Berlin’liler son derece kibar ve güler yüzlü insanlar.
Başlarken bahsettiğim Berlin’in 2. Dünya savaşındaki yerini ve önemini de ifade etmek gerekiyor kaçınılmaz olarak.
Tarihin karanlık ve utanç sayfalarında yer alan Nazi imparatorluğunun kurucusu Adolf Hitler’in savaşın son günlerinde intihar ettiği bunker, bugün imha edilmiş olarak şehrin göbeğindeki bir apartman sitesinin otoparkının altında kalmış bir halde. Bu durumu otopark girişindeki bir panodan öğreniyoruz.
İşin ilginç tarafı ise, tam bu otoparkın karşısında yer alan Yahudi Soykırım Anıtı. Şehirdeki ücretsiz giriş yapılan Yahudi müzezinde tüm hikayeyi başından sonuna bir fotoğraf dizisi halinde içiniz burkularak izliyorsunuz. Almanya’nın ve Alman’ların 2. Dünya savaşıyla ilgili olarak belki de bir tek gurur kaynakları var. Albay Von Stauffenberg. Tarihin onu, Hitler’in Polonya’da Kurt İnindeki toplantı masası altına bir çanta içersinde koyduğu bombadan tanıdığını biliyoruz. Bu başarısız suikast girişimi sonrasında yakalanarak Berlin’e getirilen ve usulen bir yargılama sonrasında kurşuna dizilen albayın tüm bu hikayesini izlemeniz mümkün. Hapsedildiği cezaevi, kurşuna dizildiği avlu gidip görebileceğiniz yerler arasında. Sinema severler bu hikayeyi Valkyrie filminden ve albaya hayat veren Tom Cruise’den hatırlayacaklardır.
Bu şehri ziyaret edin ve efsane ABD başkanı J. F. Kennedy gibi “ich bihn Berliner” deyin. “Ben Berlin’liyim.”:)