KARADAĞ – Kotor – Budva – Sveti Stefan – Ağustos 2012

Baba-oğul tatilimizin Hırvatistan bölümünü tamamladıktan sonra Dubrovnik’ten bindiğimiz otobüsümüzle Karadağ’a doğru yola çıktık. Tüm pasaport kontrol işlemleri mantıklı bir sürede ve hatta siz otobüsten dahi inmeden gerçekleşiyor. Şoför pasaportları toplayıp toplu halde damgalattıktan sonra size geri iadesini yapıyor. Dubrovnik & Kotor arası yolculuğumuz 3 saat civarında gerçekleşiyor. Karadağ’a girdikten sonra önce Herceg Novi’ye geliyorsunuz. Güzel bir kalesi olan bu deniz kenarındaki sayfiye kentinin bu kalesinin adı Osmanlı’dan beri hala değişmemiş. Kanlı Kala. Bu gelişimizden 2 yıl önce gelip gezdiğim ve kalesi dışında çok da ilginç bulmadığım bu şehirde bu nedenle biz de oyalanmadık ve doğrudan Kotor’a doğru devam ettik yolumuza.

DSCF4341

DSCF4357

DSCF4383

DSCF4363

Hırvatistan’da genel olarak gözlemlediğimiz, bozulmadan başarılı bir şekilde korunmuş tarihi şehir merkezi ve etrafında gelişen şehircilik tarzı bu ülkede de aynen benimsenmiş durumda. Bu yönde en güzel örneklerden birisi olan Kotor’u anlatmadan önce bu şehrin coğrafi yapısını açıklamak zorundayım. Adriyatik denizinin adeta bir yılan gibi karaya girip kıvrılarak kilometrelerce ilerleyip sonunda vardığı yere kurulmuş Kotor. Haritaya şöyle üstün körü baktığınızda Kotor’un bir deniz şehri olduğunu anlamanıza imkan yok. Tabii ince uzun bir yol katederek Kotor’a varan deniz de artık denizden çok bir gölü andırır hale dönüşüyor ki aslında Kotor’u cazip ve güzel hale getiren de bu özellik oluyor. Yolumuz üzerinde feribot seferi imkanı olmasa karadan oldukça uzun sürecek bir yolculuk söz konusu Kotor’a varmak için. Tarihi 5. Yüzyıla kadar dayanan Kotor Unesco’nun dünya mirası listesine girmiş bir şehir. Şehrin tarihi bölümü deniz ile hemen arkasındaki sarp dağın arasına sıkışmış durumda. Kotor’un arkasındaki bu dağın zirvesinde yer alan kalesinin duvarları dik bir şekilde aşağıya doğru şehre yönlendirilince ortaya Çin seddinin sanki dikine yapılmış bir minyatürü çıkıyor ama bu da ayrı bir hava katıyor şehre. Kemerli bir kapıdan tarihi merkezin içine girdiğinizde ise alıştığımız görüntüleri görüyoruz yeniden. Taştan evler, artık dükkan ve restaurant haline dönüşmüş bir çok yapı, kiliseler ve küçük meydanlar. Konaklamak için yine Zadar’da yaptığımız gibi bu bölgede bir pansiyon araştırıp, booking. com’dan bulduğumuz Parteli Apartments’e yerleşiyoruz. Mükemmel konumdaki bu sade, temiz ve güvenli otelimizde odamıza yerleştikten sonra şehir turumuz başlıyor. Aziz Trifon katedrali, Aziz Lukas katedrali Aziz Ana kilisesi ve az önce bahsettiğim Kotor veya diğer adıyla San Giovanni kalesi görülecek yerler. Ama her zamanki gibi güzel bir restaurant’ta oturup, keman eşliğinde yemeğinizi yerken geçene gidene bakmanın keyfi de bana göre bina gezmekten daha da güzel. Kotor kalesine tırmanmak her babayiğidin harcı değil. Oldukça dik bir yolda 30 dk. kadar sürecek olan bu macerayı gençliğin etkisiyle olsa gerek Tunca gerçekleştirdi ve yukarıdan güzel fotoğraflarla da geri döndü. Kotor’u ikinci kez keyifle yaşadıktan sonra yolumuza ertesi gün devam ettik. Karadağ’daki yolculuk sistemimiz hiç değişmedi. Yine otelden otogar’a yürüyüş, otogar’dan Budva bileti alış ve yaklaşık 45 dakika sonra Karadağ’ın bir başka güzelliğiyle karşı karşıya geliş. Bu arada Avrupa Birliği üyeliğine aday olan Karadağ’ın üyelikten önce euro zonuna girmiş gibi euro kullanmakta olduğunu da hatırlatmak isterim.

DSCF4398

Karadağ’ın son yıllardaki popüler turizm merkezi Budva güzel sahilleri ve hareketli bir gece hayatıyla tanınmaya başlamış durumda.  Bir yönüyle de Karadağ’ın en önemli turizm merkezi haline gelmiş burası. Şehrin tabii ki güzel bir tarihi merkezi, bu merkezi çevreleyen ve hemen denizin yanında yer alan surlarıyla kalesi, kilise, meydan ve taş evlerinden oluşan kale içi artık bir adriyatik klasiği olarak burada da yerini alıyor. Kemerli kapılardan çıktığınızda ise sizi restaurant ve dükkanlarla sıralı güzel bir kordon boyu, parklar ve gece kulüpleri karşılıyor. Şehir geriye doğru da büyümeye devam ediyor.  2.500 yıllık bir geçmişe sahip Budva 1572 yılında Uluç Ali Paşa tarafından Venedik’lilerden alınmasından bir sene sonra yapılan anlaşma ile tekrar Venedik’lilere iade edilmiş. The Dark of the Sun filmine doğal platform olan Budva eski şehrinin (Stari Grad) içindeki St. John kilisesi, müzesi ile hemen surların dışında deniz kenarında yer alan dans eden kız heykeli görülecek yerler.

DSCF4405

 

DSCF4408

Şehrin hemen her tarafı doğal plaj konumundadır. Bizim burası için planladığımız 4 geceyi geçireceğimiz yer, Budva şehir merkezine 4 km. mesafedeki Maestral Resort & Casino Hotel oldu. Bu otelde 2 yıl önceki ilk Karadağ seferinde de kalıp beğendiğimden bu bölgede otel seçiminde zaman kaybı yaşamadık. Otelin güzel bir plajı ve harika da bir kumarhanesi var. Kumarhaneye harika dememin nedeni kumar tutkunluğu filan sanılmasın, tam tersine ilk geldiğimizde şöyle bir kaç saat takılmıştık rulet masasına ama bu sefer hiç uğramadık o bölgelere. Burasını harika yapan Rus Revüsü 🙂 Birbirinden güzel 5 genç kız sahnede sürekli bir performans sergiliyor üzerlerindeki yegane bez parçası olan g-string’leriyle ve showlarının finalinde o parça da çıkıyor yerinden 🙂 Plaj ve deniz gayet güzel ve burada hoş bir sürprizle de karşılaşıyoruz. Hemen yanımızdaki şezlonga yerleşen bol dövmeli adamın Fenerbahçe’nin 100. yılındaki şampiyon kadrosundan Mateja Kezman olduğunu fark ediyor ve hemen sohbete başlıyoruz. Kezman ilk TV’den izlediğimde soğuk bir adam imajı yaratmıştı ama bunun bir yanılgı olduğunu keyif dolu sohbeti ile ispatlıyor bana. Futbolcu manejerliği yaptığını ve Türkiye ile sıkı ilişkiler içinde olduğunu anlatıyor bize. Plaj yöresinden kaldığımız 4 gün boyunca arkadaşlık edeceğimiz bir kaç kişiyle daha da tanışıyoruz. Otelin hemen arka tarafında yaklaşık 500 m. mesafede bir Karadağ efsanesi yer alıyor. Ünlü Sveti Stefan adası.

DSCF4410

Karadağ’ın sembollerinden olan ve artık tamamı özel bir otel haline getirildiği için dışarıdan ziyarete izin verilmeyen bu küçük adaya giremesek de gündüz, gece fotoğraflamaktan da son derece mutluyuz. Ada, Casino Royal adlı James Bond filminin de çekildiği yer. Ada üzerine 15.Yüzyılda Türk’lerden korunmak için kale şeklinde oluşturulan surlar pek de  işe yaramamış. 🙂

DSCF4414

DSCF4421

DSCF4434

Bu ada ile Budva arasında bir tür belediye otobüsü çalışıyor ve adadan kalktıktan sonraki durak da bizim otel oluyor. 1,5 € bedel ile 15 dk. sonra Budva’nın merkezinde oluyoruz. Budva’ya gece indiğinizde eski şehrin içinde ve hemen dışında surların dibinde yer alan gece kulüplerinin gümbürtüsüyle karşılanıyorsunuz. Özellikle eski şehrin iç tarafı hani iğne atsan yere düşmez durumunda. Budva doğal olarak Karadağ’ın en pahalı şehri ama fiyatlar yine de Hırvatistan’a göre daha hesaplı. Burada ikinci kez deniz,güneş,kumla 4 gün geçirip, özellikle deniz ürünlerinde Tunca’yı mutlu ettikten sonra(Tuzda pişirilmiş levrek) yola koyulma vakti geliyor. Şimdiki rota, Budva’dan yine otobüsle Arnavutluk sınırında yer alan Ulcinj şehri. Tamamı deniz manzaralı yolculuğumuz Petrovac ve Bar üzerinden yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Ulcinj otogarından bizi Arnavutluk’un sınır kenti İşkodra’ya götürecek otobüse aktarma yapıyoruz. 2 saat sonrasında ise artık Arnavutluk’tayız. Sınırdaki formaliteler yine sorunsuz tamamlanıyor. Arnavutluk güzel bir ülke olsa da bu seferki planımızda yer almıyor. Buraya geliş sebebimiz tatilimizin son durağı olan, Makedonya’nın ve bence tüm balkanların incisi Ohrid’e ulaşmak.

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s