İSVİÇRE – Zürich – Rhein Fall – Schaffhausen – Stein am Rhein – Ağustos 2014

Baba-oğul gezilerimizin bu yılında, önce çocukluğumdan beri görmediğim İsviçre’den başlangıç yaparak Avrupa Alp’leri temalı bir gezi planladık. THY’nın Milano uçuşuyla geziye İtalya’dan başlamış isek de, hava alanından doğrudan Milano garına geçip Zürih’e yapacağımız tren yolculuğu ile gezinin ilk durağının Zürih olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır. Milano Zürih arası 4 saatlik bir tren rotası olup, Alp’lerin eteklerinde çok güzel manzaralı bir parkur olarak yer alıyor. Zürih’e varışımız gece saatlerinde olduğundan doğrudan gar’dan otelimize geçiyoruz. Alexander Palas oteli tam da şehrin özellikle eski bölümünün kalbinde ve her yere yürüme mesafesinde. İki gece buradayız.

Sabahla birlikte tam gün sürecek Zürih turumuza başlıyoruz. Önceliğimiz şehrin en ünlü caddesi olan Bahnhofstrasse. Tren istasyonundan başlayıp göl kenarına kadar uzayan 1,5 km. uzunluğundaki bu caddenin üzerinde dünyanın en ünlü markalarını görmenin yanında son derece keyifli cafe ve restaurantlardan da yararlanmak mümkün. İsviçre çikolatasının ünlü markası SPRÜNGLİ cafe’de bu cadde üzerinde.

DSC01591

DSC01592

 

Çevrede bol miktarda kilise de var ve eğer bir kilise İsviçre’de yer alıyorsa tabii ki hepsinin çan kulelerinde kocaman saatler yer alıyor. İçlerinde en tarihi olanı Sankt Peterskirche. Grossmünster katedrali de görülmeyi hak ediyor. Zürih müzeleriyle de ünlü bir şehir, ne var ki biz klasik müzelerden çok şehrin ruhuyla ilgilenmeyi tercih ediyoruz. Cadde üzerinde ünlü İsviçre bıçak üreticisi Victorinox’un bir çok dükkanı var ve uğramadan geçmek hiç de kolay değil. Bunlardan birisinde çakıları incelerken yanımıza gelen hoş kadının bir Türk olması alış verişi’de keyifli hale getiriyor. 4 yıl önce buraya bir İsviçre’li ile evlenerek gelen Umut hanımın hikayesini dinleyip alış verişimizi yapıyoruz. Cadde gerçekten çok güzel bir göl olan Zürih gölünün yanında sona eriyor. Önce gölün sağ yakasını dolaşıyoruz. Şansımıza bugün pırıl pırıl güneşli bir hava var ve Zürih sakinleri parklara yayılmış durumda. Gölde yüzenler dahi var. Gölün bu yakasında bizim beach clup’lara benzer tarzda yerler de var. İçinden geçtiğimiz park adeta botanik bahçesini andırıyor. Bu yönde bir kaç km. yürüdükten sonra aynı yoldan geri dönüp bu defa gölün karşı yakasına yöneliyoruz. Bu taraf daha çok yürüyüş yolları ve cafe’lerden oluşuyor. Artık bir sosisli ve bira zamanı da geldi.

DSC01619

Bizim Zürih’te bulunduğumuz tarihlerde Avrupa Atletizm Şampiyonası da burada yapılmakta olduğundan bu yöndeki tanıtıcı standları gezerek günlük gezimizi tamamlıyoruz.

DSC01640

Zürih’e iki gece sonra bile veda etmek zor geliyor ama daha yolumuz uzun. Gezimizin kalan 6 günü için rezerve ettiğimiz kiralık aracımızı almak için tramvayla Sixt Zürih’in merkezine gidiyoruz. Burada uzun zamandır rastlamadığım bir ciddiyet, güzel yüzler ve kaliteli bir hizmetle karşılaşıyoruz. İsviçre farkı olsa gerek 🙂 Üstelik bizimle ilgilenen güzel ve zarif Nina bir de hoş bir sürprizi dile getirmez mi ! Normal olarak rezerve ettiğimiz araç Ford Fiesta iken Nina bize aynı fiyata bir BMW sunuyor. 🙂 Haliyle gezimiz oldukça neşeli başlamış oluyor. Son model aracımızı teslim alıp Zürih’in kuzeyine doğru yola çıkıyoruz. Hedef Avrupanın en geniş çağlayanı olan Rheninfall.

Zürich’e yaklaşık 2 saat mesafedeki şelale küçük bir köy olan Neuhausen’den yürüyüş mesafesinde olduğundan konaklama için bu köydeki  Zuk Neuhausen’i seçiyoruz. Resepsiyon görevlisinin göğsündeki isim yüzümüzde bir tebessüm yaratıyor. “Zerrin”. Avrupa’nın bir çok yerinde olduğu gibi İsviçre’de de bol miktarda vatandaşımız var. Odaya yerleştikten sonra hemen şelaleye doğru yürümeye başlıyoruz. Saniyede 1.080 metreküp suyun aktığı gürültülü ve görkemli şelale çevresindeki tarihi yapılarla harika bir görüntü sergiliyor.

DSC01643

Şelalenin döküldüğü havzanın çevresinde restaurant’lar ve iskeleler var. Bu iskelelerden şelalenin kalbine doğru tekne turları yapmanız mümkün. Fotoğraf makinelerimizi derhal devreye sokuyoruz.

DSC01644

Şelaleyi görmeye araçlarıyla gelenlerin otopark girişinde oluşturdukları uzun kuyruğu görünce, buraya yürüyerek gelmekle doğru bir iş yaptığımızı anlıyoruz.

DSC01661

 

DSC01677

DSC01684

DSC01691

Şelale turumuzu tamamlayıp köye döndükten sonra aracımıza atlayıp bölgenin ünlü şehri Schaffhausen’e doğru yola çıkıyoruz.

Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk bizi dünyaca ünlü IWC Schaffhausen saatlerinin ana vatanına ulaştırıyor. Ülkenin en güzel tarihi bina cephelerini barındıran kent merkezi araç trafiğine kapatılmış durumda. 16. ve 18. yüzyılın güzel örneklerini taşıyan kent Gotik, Barok ve Rokoko unsurlarını bir arada sergiliyor.

DSC01740

Kahve molalı keyifli yürüyüşümüz şehri tepeden seyreden Munot şatosuna tırmanmamızla sürüyor. Spiral bir merdivenle zindanlardan çatıya çıkınca kenti ve yanındaki Rhen nehrini doyasıya seyretme imkanı buluyorsunuz.

DSC01700

DSC01724

Turu tamamladıktan sonra aslında gezi öncesi programımızda olmayan ama Tunca’nın çalışmalarıyla keşfettiği Stein am Rhein kasabasını programa ilave edip oraya doğru gitmek üzere arabamıza dönüyoruz.

Bu sevimli kasabanın Marktplatz’a ulaşan dar sokaklarındaki çıkma pencereli, fresklerle süslü yapılarının da 16.yüzyıldan kaldığını öğreniyoruz.

DSC01757

 

DSC01759

Rhen nehri yine yanı başımızda. Kloster Sankt Georgen manastırına bir göz atıp küçük kasaba turumuzu tamamlayarak Neuhausen’deki otelimize geri dönüyoruz.

Böylece 3 günlük İsviçre turumuzu tamamlayıp, ilk defa göreceğimiz yeni  bir ülke olan Liechtenstein’ a doğru yola çıkıyoruz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s