Baltık turumuzun son durağına yine bir akşam üstü vardık. Her zamanki gibi otele varıp, odamıza yerleştikten sonra yine klasik olarak kentin kalbinde yer alan eski şehre doğru yürümeye başladık. Kentin içinden geçen Neris nehrini aşınca eski şehir tam karşımızda beliriverdi.
550.000 nüfusuyla ülkenin en büyük şehri olan başkente zamanının ünlü imparatoru Napolyon “Kuzeyin Jerusalem’i “adını vermiş. Yoğun yahudi nüfusuyla bu unvanı alan şehir ne yazık ki ikinci dünya savaşı yıllarında bu unvanını büyük ölçüde kaybetmiş. Nazi’lerin bitmek tükenmek bilmeyen katliamlarından nasibini fazlasıyla almış Vilnius.
Şehrin girişine yakın bir konumda bulunan Vilnius Üniversitesi gerçekten gezilip görülmeyi hakkeden güzel yapılar içeriyor. 1579 tarihli kompleksin İçinde bir de tarihi bir kilise var.
1783 tarihinde açılan Vilnius katedrali ve Çan Kulesi de etkili bir görünüme sahip. Geniş bir meydana sahip bu katedralden bir miktar yürüdüğünüzde 1400’lü yıllardan gelen Gediminas kulesi, St. Anne and Bernardine kilisesi, Başkanlık sarayı, 1701 tarihli St. Peter and Paul kilisesi gibi mimarisi güzel yerlerden geçiyorsunuz.
Ancak Gates of Dawn yani şafak geçidi binası benim bu şehirdeki favorim. 1522 tarihli bu yapının üzerindeki üçgen içinde yer alan göz figürü dikkat çekiyor.
Vilnius aynı komşuları Riga ve Tallinn gibi düzenli temiz ve güzel bir şehir. Şehrin biraz yukarılarına tırmandığınızda ki az önce bahsetmiş olduğum şafak geçidi binası da buradadır, geniş bir meydan ve çevresine dizili restaurant ve dükkanlardan oluşan bu bölge oldukça turistik ve hareketli. Bölgede yer alan Pilies, Didzioji ve Gediminas caddeleri alış veriş meraklılarını bekliyor.
Yarım günlük şehir turumuzda bize rehberlik yapan sevgili Anastacia ile bu turumuzu tamamladıktan ve kendisine teşekkür edip vedalaştıktan sonra şehrin üst bölümündeki bir meydanda bir sürprizle karşılaşıyoruz.
Baltıc & Turkish days adlı bir organizasyon sonucunda meydanda oluşturmuş olan fuarda ülkemizin tanıtımı yapılıyor.
Şehir turumuzu artık içinde pek bir orijinal vatandaşı kalmayan Yahudi mahallesini gezerek tamamlıyoruz.
Kahve molası sonrasında dönüş yolumuzda Üniversite meydanına tekrar uğruyoruz. Ortalık sabaha göre daha bir hareketlenmiş durumda.
Her kuzey ülkesinde olduğu gibi sanata verilen önem bu şehirde de kendisini gösteriyor.
Vilniusta’ki son günümüz bir pazar gününe denk geliyor ve havanın da güzel olmasıyla insanlar kendilerini sokaklara parklara atmış durumdalar. Yeşil alan yönünden zengin bir görünümü olan şehrin bir parkında rastladığımız konser bize de keyif veriyor.
Şehirde pazar etkiliği bol. 🙂 Konserden sonra nehir kıyısında ciddi bir balon faaliyeti var. Rengarenk bir çok balon sırayla havalanıyor. İnsanlar yine çimenlerde sere serpe baharın tadını çıkartıyorlar.
2 Gece kaldığımız Vilnius’ta önceki komşuları gibi bizi son derece mutlu ediyor. Artık THY’nın bu şehre doğrudan seferleri var ve eğer bir hafta sonu için farklı ve keyifli bir deneyim yaşamayı düşünüyorsanız burası da aynı Riga ve Tallinn gibi görülmeyi hakkediyor.