YUNANİSTAN – Midilli – Ağustos 2017

Poros adasının keyfini almışken ada turlarına devam ediyoruz. Bize komşu bir ada seçtik bu sefer. Her ne kadar adaya biz ve bazı Yunanlı’lar Midilli diyor isek de adanın gerçek adı Lesvos. Midilli ise limanın da bulunduğu adanın en büyük şehrinin adı. Hadi bizde tüm yakın adaların birer Türkçe adları da olduğundan durumda büyük bir anormallik yok. Peki özellikle de adanın yaşlı halkı neden Midilli (Mytilene) adını tercih ediyor ? İşte burada komik bir neden çıkıyor ortaya. Tarihte lezbiyenliğin ilk ortaya çıktığı yer olarak biliniyor ada. Zaten Lezbiyen kelimesi de adanın isminden Lesvos’tan türetilmiş. Günümüzde de dünya lezbiyenlerinin önemli bir seyahat noktası. Ünlü tarihi bir kişi olan, MÖ 615 yılında yaşayan bir şair olup lezbiyenliğin anası kabul edilen Sappho’nun heykelinin de yer aldığı Eressos kasabası ve plajı (ki adanın batı ucunda yer alıyor ) bu yönüyle önemli bir ziyaret noktası. İşte özellikle adanın yaşlıları da bu ad durumundan pek de hoşnut değillermiş. 🙂

Yunanistan’ın 3. Büyük adası konumundaki bu güzel adaya gitmek için İstanbul’dan Ayvalık’a bir araç yolculuğu yaptık. Osmangazi köprüsünün önemli bir rahatlık sağladığı yolculuktan sonra Ayvalık’lı dostlarımız sevgili Levent ve Dilek’in konuğu olarak, Sema ve Helin’in de katılımlarıyla harika bir gece geçirip, Cunda turunu da tamamladıktan sonra ertesi gün Ayvalık sahil gümrük müdürlüğü önündeki kuyruğa girdik.

Biraz da zahmetli bir şekilde pasaport işleminden geçtikten sonra küçük ve sevimli bir tekneyle yaklaşık 1 saat sonra Midilli limanına ulaştık. Adanın nüfusu 90.000. Yakınında olup kendisine bağlı bir kaç küçük adayla birlikte 100.000’i aşıyor. Liman kasabası Midilli adanın da en büyük merkezi.

5 gece kalacağımız otelimiz olan Aphrodite Hotel adanın en popüler kasabası olan Molyvos’ta geceliği 80.-€ ya bizi bekliyor. Ancak Molyvos Mytilene arası da yaklaşık 70 km. Bu nedenle hemen limanın karşısındaki oto kiralama merkezlerinden aracımızı kiralayıp yola çıkmamız ve de işin bol gezi bölümünü kolay hale getirmemiz kaçınılmaz olacaktı.

Otelimiz Molyvos’un hemen komşu koyuna bakan bir konumda ve araçla merkeze uzaklığı 10 dk. Otelde artık her Yunanistan otelinde klasik hale gelen güler yüzlü hizmet ve kaliteli kahvaltı dışında oldukça rahat da bir konaklama imkanı var.

Geniş bir alana yayılan yüzme havuzlu otelimizin ilginç bir plajı bulunuyor. Zira bir yandan müstakil plaj ve manzarası da güzel ancak diğer yandan oldukça büyük sayılacak taşlarla kaplı plajdan denize girmek hiç kolay değil. Hele ki deniz ayakkabılarınız yoksa. Plajın orta bölümünde denizin içine doğru çuvallardan bir yol yapılarak bu iş kolaylaştırılmaya çalışılmış ise de özellikle yaşlılara ve çocuklara pek uygun değil mevcut durum. Deniz hemen derinleştiği için aslında kısa bir iskele ile sorun çözümlenebilirmiş sanki ama bu yönde bir düşüncenin olmadığı anlaşılıyor. Aslında Molyvos’un plajları hiç fena değil ve önlerinde de birbirinden güzel oteller var ama biz biraz geç kaldığımızdan buralarda yer bulamadık.

Tatilimiz, gündüzleri biraz akrobasiyle denize girip kitap okumakla ve akşamları da Molyvos’ta akşam yemeği ve kasaba turuyla geçerken adanın diğer bölümlerini de görmeyi ihmal etmedik. Molyvos akşamlarında harika terası ve keyifli hizmeti ve de güzel mutfağı ile Gatos favori restaurant’ımız oldu.

Ama Molyvos Stars,Ramona ve Triena’da güzel restaurant’lardı. Hediyelik eşya işinde sevgili dostlarımız Andreas ve Tania’nın Souvenir Shop’larını tek geçerim. Akşam yemeği sonrasında Fuga Wine Bar çok doğru bir adres. Acayip sevimli kedileriyle tanışmanızı tavsiye ederim. 🙂

Barın biraz aşağısında her gün önünden geçtiğimiz, boya ile çıkan dövme yapan güzel kızın önünde durup “Che” dövmesi yapar mısın diye soruyorum. Kızcağızın portföyünde yok Che maalesef ama hemen telefonundan che’nin klasik fotoğrafını buluyor ve ona bakarak koluma çiziyor commandanteyi. Gördüğünüz gibi gayet de başarılı. (Yaklaşık iki hafta sonunda che siliniyor kolumdan.)

Bu arada tabii ki 1373 tarihli Molyvos kalesini de görmekte yarar var.

Gelelim ada turlarına.

İlk olarak adanın batı tarafında yer alan küçük bir yerleşim var. Gavathas. Bir kaç yıl önce Kos tatilimizde tanıştığımız sevimli arkadaşımız Mina’nın köyü burası. Kendisiyle telefon irtibatını sağladıktan sonra gidip ziyaret ediyor ve birer bira içip Kos günlerimizi anıyoruz. Mina’ya veda edip adanın batı ucuna Eressos’a yöneliyoruz.

Bu küçük kasabanın sahil tarafı yani Skala Eressou çok sevimli bir köy. Sahili, gün batımı, restaurant ve cafe’leriyle oldukça turistik bir yer. Sappho’nun heykeli de burada.

Sırada adanın tam batı ucundaki Sigri var. Adada bulunduğumuz süre içinde yüzdüğümüz en güzel plaj da burada.

Molyvos’a oldukça yakın olup Türkiye’ye doğru bakan uç  noktada adanın kuzeyinde yer alan Skala Sikaminias var. Minyatür kilisesi, ağaçların altındaki restaurant’ları, küçücük limanıyla harika bir yer.

Bizim taraftan Yunanistan yönüne mülteci akınının en yoğun olduğu dönemde mültecilerin ilk varış noktalarından birisi olmuş bu küçük köy. Yüzlerce mülteciyle baş başa kaldıkları dönem köy halkı için oldukça zor geçmiş.

Molyvos’un hemen altında yer alan Petra’da plajlarıyla ve otelleriyle bir turizm noktası.

Adanın güneyine doğru giderken yol üzerinde bulunan Taksiarhis Mihail manastarı görülmeyi hakkediyor.

Hemen yanında Mandamados köyü var. Ama daha aşağıdaki Agia Paraskevi adlı köyü sakın ıskalamayın. Yüksek bir tepe üzerine kurulmuş, zeytinciliğin merkezlerinden birisi olan köy yemyeşil ve gerçekten çok güzel.

Üstelik üstü kapalı çarşısı ve nefis çayı ile sanki bizden birisi gibi. Yunanistan’ın hiç bir yerinde bulamayacağınız demli çayın bir tek burada olması çok ilginç. Bu köyün geçmişiyle ilgili enteresan dedikodular var ama hiç kimseye rahatsızlık vermemek adına bunlara değinmeyeceğim.

Adanın güneyine gitmeye zamanımız kalmadı maalesef. Ünlü Yunan uzolarından olan Barbayanni’nin fabrikası bu tarafta. Ayrıca adanın güney ucundaki Plomari’nin de bizzat sakızlı uzo’sunun adını taşıdığını ve burada üretildiğini belirtelim.

Adanın adeta göle dönüşmüş iki iç denizi var. Bunların ortada yer alanı Kalloni körfezi olarak adlandırılıyor. Denizin burada çok keyifli olabileceğini düşünmüştüm ama sahilin büyük bölümü sazlık ve doğru dürüst bir plajı yok. Daha güneyde olanı Gera körfezini ise inşallah bir daha ki sefere görürüz diyoruz.

Adanın tamamını görmek niyetinde iseniz, gezip göreyim derken denizin, yemeğin tadını da ihmal etmeyelim diyorsanız en az 7 günlük bir program yapmanızı tavsiye ediyorum.

Yorum bırakın