YUNANİSTAN – Poros – Temmuz 2017

Anne babalar biraz yaşlanınca onlara çok uzak kalmamak gerekiyor. Bu nedenle deniz aşırı gezilere biraz mola verip yakın sularda gezinme kararı aldık. Takdir edersiniz ki bu konuda komşu Yunanistan’dan daha güzel bir seçim olamazdı. İnsan elinin altındaki yerleri “nasılsa giderim” diye düşündüğünden pek dikkate almıyor belki ama düşünme zamanı geldiğinde de oldukça şaşırabiliyor. Siz komşumuzun 3.054 adet adası olduğunu ve bunlardan sadece 87’sinde yerleşim olduğunu biliyor muydunuz ?
Yani şöyle kabaca bir hesapla senede 3 ada ziyaret edeceğim deseniz, adaları bitirmeniz için 29 yıla ihtiyaç var 🙂
Yıllar önce Rodos’u gezip çok da beğenmiştim ama çok uzun bir süre bir daha Yunan adaları gündeme gelmemişti. Bir kaç yıl öncesinde ise Kos adasıyla yeniden başladık adalar turuna. Kos anılarımı paylaşmıştım bloğumda.
Bu defa yaptığım ön çalışmada Atina’nın arka bahçesi de denilen Yunanistan ana karasına çok yakın Poros adasıyla başlamaya karar verdik.
Bu program için önce Pegasus ile Atina’ya uçup, oradan belediye otobüsüyle Pire’ye geçtik. Taksi ile de 15/20 € arası bir fiyat çıkıyor. Pire ülkenin adalarına açılan kapısı durumunda oldukça büyük bir liman. Ama aynı ölçüde de hayal kırıklığı yaratan bir liman. Doğrusu, gelirinin en önemli kaynağı turizm olan bir ülkenin böylesine çağın gerisinde zavallı halde bir limanı kullanıyor olması bildiğimiz Yunan normlarına hiç uymuyor ve şaşkınlık veriyor. Hangi feribot ya da teknenin hangi adaya gideceğine dair bilgilendirme ve işaretlendirme çok yetersiz. Orada gördüğüm Yunanlı turistler dahi sağa sola koşup bilgi almaya çalışıyorlardı. Temmuz ayı ve hava cehennem gibi ve ortada bir bekleme salonu yok 😦 Kısa bir tentenin altındaki bir kaç oturma sırasından ibaret her şey. Limanın yakınlarındaki bir cafe’ye attık kendimizi ve orada bile klima yok. Neyse sonunda hareket saati geldi ve biz de limana geldik. Bir sürü insana sorduktan sonra hiç bir işaret olmayan bir deniz kenarı tekne bağlama babasının önü gösterildi bize de. Teknemiz buraya gelecekmiş güya. Feribotun hareket saatinin de geçtiğini görünce bizim bekleyişe bir de tedirginlik eklendi. Nihayet yarım saat rötarla 1980’lerden kalma bir feribot geldi. Ve millet ellerinde bavul adeta saldırıya geçti. Ortada ne bir sıra ne bir düzen var. Feribota ancak tek kişinin binebildiği daracık bir kapıdan girdiğinizi düşününce, yerler numaralı olmasına rağmen feribota yerleşme de oldukça uzun sürdü. Neyse ki teknede klima var ve nihayet nefes alabiliyoruz. Günde 5 sefer var Poros, Pire arasında ve kişi başı tek yön 22.-€.
Pekala, tatildeyiz ve bu gerginlikten kendimizi kurtarmamız şart deyip sakinleşmeye çalışıyoruz yol boyunca. Allah’tan yolculuk süresi 1 saat. Sonunda tekne bizi küçücük bir adaya getirip bırakıyor. Çıkışta bir taksi yakalayıp otelimizin adını söylüyoruz. Xenia Poros İmage Otel’e rezervasyonumuzu aylar öncesinden booking.com üzerinden yapmıştım. 10 dakikada varıyoruz otele ve taksiye de 5.-€ ödüyoruz. Otelimiz karşılamadan yolcu edişe kadar geçirdiğimiz 9 gün boyunca tam not aldı bizden. Konumu şahane, hele akşam üstü güneşi üzerine alan Poros şehrini tam karşıdan izleten yönüne bayıldık. Çam ormanı içerisine çevreye en az zarar verecek şekilde konumlandırılan otelin deniz manzaralı odaları şahane.

Plajı ve limonata tadındaki denizi de ayrı bir efsane.

Personel desen, artık alıştığımız güler yüz ve iyi servis burada da fazlasıyla mevcut. Plaj barda çalışan sevgili Artemis ve Aggelikh her günümüze güzellik kattılar. Otelimize gecelik oda + kahvaltı olarak ödediğimiz 129.-€’yu sonuna kadar helal ediyoruz.

Poros hepi topu 4.000 nüfuslu 37 km2’den ibaret küçücük bir ada. Buradaki günlerimize kahvaltı sonrası bol plaj keyfi ile devam ettik genellikle. Ancak her akşam ya doğrudan otelin iskelesinden motorla ya da yürüyerek şehre inmek de ayrı bir güzellikti. Motor ücreti kişi başı 1.-€

Şehrin tam kalbindeki Poseidon restaurant’da onun komşuları da yeterince iyi ve fiyatları da uygundu. Adanın sembolü olan bir saat kulesi de var ve oraya çıktığınızda ki çok yüksekte değil bu arada, güzel manzara yakalamanız mümkün.

Şehrin hemen bizdeki boğaz mesafesinde ana kara üzerindeki Galatas’a motorla 5 dk.’da geçmeniz mümkün ücreti de 1.-€. Yemek sonrası hareketli bir kaç tane bar ve kulüp de gözlemledik. Akşam gün batımı bir başka güzel şehirde.

Ama Poros’un asıl güzellikleri plajlarında saklı. Günübirlik kiralayacağınız bir araç, motosiklet ve hatta kendinize güveniyorsanız bisiklet ile dahi ulaşabileceğiniz mesafedeki bu plajların bir çoğunun yakınlarında yerleşim olmaması onların da tertemiz kalmasını sağlamış. Kanali Beach, Love Bay Beach, Russian Beach ve Askeli Beach ilk göze çarpanlar.

Biz de iki günlüğüne kiraladığımız bir araç ile bu yazdıklarımın hepsini gezip gördüğümüz gibi adanın tepelerindeki Antik, Poseidon adlı 3.000 yıllık tapınağın kalıntılarını da gezme imkanı bulduk.

Şahane bir plajın üstünde yer alan Sirene Blue Resort Hotel’de bir yarım gün geçirip nefis denizinin tadına baktık.

Kısacası uygun fiyatı ve harika plajları ile çok güzel bir seçenek Poros adası, Yunan adaları merakı olanların öncelikli olarak değerlendirmesi öneriyorum.

Çok güzel geçen tatilin sonunda yine feribotla ki bu seferki bir deniz otobüsü ve çok daha iyi, dönüşe geçtik Pire’ye. Dönüşte otelimizin en güzel personeli Artemis’inde bizimle aynı feribotla izine çıkıyor olması hoş bir sürpriz oldu.

Pire’de deniz otobüsünden ayrılırken az daha önemli bir problem yaşayacaktık. Giderken bavullar teknenin arka bölümüne istifleniyor önce ve sonra siz yerinize gidiyorsunuz. İnerken herkes bavulunu gösterip bazen personelin yardımıyla bazen de kendi çabasıyla alıp iniyor. İşte sıra bana geldiğinde aşkımın bavulu vardı ama benimki ortalıkta görünmüyordu. Bereket teknenin yüksekliği sayesinde benim bavulun bir adamın elinde çıkış kapısını geçmekte olduğunu görebildim ve bir koşu amcayı yakaladım. Bu bavul benim deyince Yunan’lı amcanın yanındaki teyzenin nasıl direndiğini ve bavuluma sahip çıktığını görecektiniz 🙂 Hoş bavullarımız öyle çok birbirlerinin benzeri olmasa da amcam yaşı gereği herhalde kapmış benimkini. Tabi bu sorunun bu aşamada çözülmesi çok önemliydi, aksi takdirde muhtemelen Yunanistan’ın her hangi bir köşesine gitmesi muhtemel amcam ancak evine vardığında fark edecekti durumu ki geriye kendi bavulunu aramaya gelsin. Bu arada biz de bir gece Atina’da kalıp döneceğiz. Yani durum gerçekten çok sıkıntılı olabilirdi, ucuz kurtulduk. Size bir tavsiye, bavullarınıza mutlaka farklı desenlerdeki kılıflardan birisini geçirin ki karıştırılmasın. Aslında tüm hava yolu gezilerimizde biz de böyle yaparız ama deniz yolunda bavulun nasılsa kirlenmeyeceği düşüncesiyle kılıfını takmamıştık. Bize de ders oldu.

Son söz. Pire’den Atina’ya en kısa ve rahat geçiş yolu taksi. Biz gelirken otobüs kullandık ama oldukça uzun sürdü gelmesi. Şimdi taksi konusuna aman dikkat. Bu ülkede görüp görebileceğiniz en kötü taksiler ve taksiciler de Pire’de. Liman çıkışı üstünüze atlayıp bavulunuzu elinizden alıp hızla yürüyorlar taksilerine ve siz kaça gideceğiz sorusunu sorduğunuzda 45.-€ cevabını yapıştırıyorlar. Oysa normal ücret 15.-€. İtiraz ettiğinizde ise sen ne verirsin sorusu geliyor ve 15.-€ cevabına tepki gösterip aralarında bol gülüşmeli bir yüksek sesli bir bağırtı yapıyorlar. Sakin kalın ve alın bavulunuzu elinden. Devam edin, cadde üstünde sırada olmayan bir taksiyi çevirin ve 15.-€ fiyatını kabul edene binin ki mutlaka çıkıyor. Biz de öyle yaptık. Her bir köşesine bayılıp hayran kaldığımız Yunanistan’ın Pire’sinde taksiciden cafe’sine, restaurant’ına her şeyine çok dikkat edin. Kabalık, küstahlık ve adam kazıklamak burada rutine binmiş durumda. Bundan sonra Türkiye’den geçişi olmayan bir Yunan adasına gidecek isek ki kesin gideriz, Atina’dan hava yolu ile gitmeye karar verdiriyor bizi bu Pire denilen ve zaten adında bile meymenet olmayan yer.

Yorum bırakın