SAN MARINO – Ağustos 2016

Milano ile başlayıp Bologna, Modena ve Ravenna olarak devam eden gezimizin bir parçası da bu küçük şehir devleti olan San Marino.

Ülkemizde genellikle Avrupa Futbol Şampiyonaları eleme guruplarında arada bir eşleşmemiz sayesinde adını duyuran bu ilginç şehir devleti Vatikan ve Monaco’dan sonra en küçük üçüncü Avrupa devletidir. Tamamen İtalya ile çevrili bulunan 9 idari bölgeye sahip ülkenin bu bölgelerinin de her birisinde birer kale konumlaştırılmış. Hava ve demir yolu da bulunmayan ülkenin tek ulaşımı kara yolu oluyor haliyle.

Küçük boyutuna karşın 1602 tarihli anayasası ile dünyanın en eski demokratik sistemine sahip olmakla övünen bu ilginç ülkeye turistik ilgi de özellikle yaz aylarında had safhada. Bir tepenin zirvesinde bulunan (Monte Titano) ve ülkeyle aynı ada sahip başkente ulaşım çok da kolay değil. Öncelikle tepenin yamaçlarında yer alan büyük otoparklardan birisine aracınızı park etmek (araç başı 2.-€) ve oradan da belediye otobüsleriyle yukarıya devam etmek zorundasınız. Ancak sanmayın ki böylece şehre vardınız. Otobüslerin sizi getireceği alandan sonra da tırmanış devam edecek. Burada yürümeyi ya da traktör arkasındaki vagonlarda keyifli bir yolculuk yapmayı tercih edeceksiniz zirveye doğru. Biz de kişi başı 3.- € ödeyip traktörü tercih ettik.

Ülkenin tarihi 301 yılına dayanıyor. 9. Yüzyılda özerklik elde eden ülke 13. Yüzyılda ise bağımsız bir cumhuriyet olmuş.

Traktörden indikten sonra kendilerini son derece egzotik bir havayla gösteren iki kaleden birincisi olan Guaita’ya doğru yürümeye başlıyoruz. Kale öncesinde geniş bir teras alanı olarak kullanılan bir bölge var ki hem manzaranın keyfini çıkartmak ve hem de bir şeyler yeyip içmek, alışveriş yapmak için güzel bir yer gerçekten.

Bir süre biz de burada takıldıktan sonra kaleye doğru devam ediyoruz. Yolumuzun üzerinde karşımıza Basilica di San Marino çıkıyor. 1826 tarihli bu görkemli yapı önünde bir fotoğraf molası verip Guaita kalesine yaklaşıyoruz.

Eğer kişi başı 10.50.- € ödemeyi tercih ederseniz, bu biletle Guaita ve Cesta kalelerini, devlet müzesini, San Francisco müzesini ve devlet sarayını gezebiliyorsunuz. Yok eğer 4.50.-€ öderseniz bu fiyata bir müzeyi gezmeniz mümkün. Bizim planımızda Guaita ve Cesta olduğundan her ikisine de ayrı ayrı tek kullanımlık bilet almak daha mantıklı geldi bu şartlar altında. Kredi kartı formatında üretilen ve üzerinde müzelerde sergilenen eserlerden örnekleri yansıtan oldukça şık biletleri hatıra diye saklamanız mümkün. Öncelikle ilk kule olarak da adlandırılan Guaita ile başlıyoruz tura.

11. Yüzyılda gözetleme amacıyla inşa edilen kalenin manzarası muhteşem. Uzun yıllar askeri amaçla kullanılan hatta 18. Yüzyıldan 1970’lere kadar İtalya’nın en azılı mahkumlarını zindanlarında ağırlayan kale bugün tamamen müzeye dönüşmüş durumda.

Geçmişin silah örnekleri, zırhlı mankenler görülecekler arasında. En güzeli de ikinci kale Cesta’nın manzarası. Tam fotoğraflık.

Kale turunu tamamladıktan sonra aşağı inip ikinici kaleye yani Cesta’ya gidiyoruz. Hem tarihi ve hem de yapılma amacı aynı ilkine benziyor. Aslında mimari bir kaç farklılığın dışında iki kale de birbirlerine çok benziyorlar. Buradan da güzel Guaita manzarası var.

Kalenin surlarında, dar merdivenlerinde, en tepesine doğru daracık geçitlerinde dolaşmak son derece keyifli.

Kalelerle birlikte aslında San Marino turu da büyük ölçüde tamamlanmış oluyor. Basilica di San Marino ,devlet müzesi ve bir kaç diğer müzeden ibaret her şey. 3-4 saat içerisinde müzeler dışında tüm turu tamamlamanız mümkün. Biz de geldiğimiz yoldan aşağıya doğru yürüyüp şehir otobüslerinin bulunduğu bölgeye gelip, oradan otobüsle otoparka geçip aracımızı buluyor ve Bologna’ya dönüşe başlıyoruz.

Yorum bırakın