SLOVENYA – Bled – Ljubljana – Şubat 2015

Geçen yıl şubat ayında İtalya’nın Como gölüne yaptığımız gezi, kış ve Alpler temalarının birlikteliğinin ne kadar güzel olduğuna bizi ikna etmişti. Hal böyle olunca bu yıl şubatında da benzeri bir gezinin yerinde olacağı düşüncesiyle yaptığımız araştırma sonucunda, son yıllarda adını sıkça duyduğumuz Bled gölü fikri ortaya çıkıverdi.
Eski Yugoslavya’nın birliğinden ilk kopan ve 2.500.000 nüfusu ile bağımsızlığını ilan eden ülke olan Slovenya sonrasında da Avrupa birliğine bu bölgeden katılan ilk ülke oldu. Özellikle kış sporları meraklılarına hitap eden pist ve otelleriyle tanınan ülkenin hemen Alp’lerin eteklerinde yer alan Bled gölü ve kasabası bugüne kadar kendisini nasıl bu kadar az duyurabilmiş inanılır gibi değil.
Bölgeye planladığımız üç günlük gezimiz için her zamanki gibi ilk olarak THY’nın uçuş programına baktığımızda, her gün başkent Ljubljana’ya tarifeli uçuşların olduğunu gördük. THY bu noktaya yerel hava yolları olan Adria ve Ljubljana Air’le ortak uçuş yapmakta olduğundan tek yetkili doğrudan uçan hava yolu konumuyla fiyatlarını da biraz yüksek tutuyor haliyle. Ancak farklı bir alternatif olmadığından bize de başka bir çare kalmamıştı zaten.
1.45 dk. süren uçuş sonrasında Ljubljana’nın küçük ve sempatik hava alanına inip, pasaport kontrolünden de hızla geçtikten sonra hava alanı çıkışında bir taksiye atladık. Yaşının 70’e yakın olduğunu tahmin ettiğimiz kızıl saçlı bir teyzenin kullandığı mercedes taksi bizi 35 dk.’da Bled’e ulaştırdı. Hava alanı aslında tam da Bled ile Ljubljana arasında konuşlanmış olduğundan önce Bled’e gitmenin daha mantıklı olacağını düşündük ki haksız da çıkmadık. Geniş ve güzel otoyolda rahat bir yolculuk sonrasında teyzemiz bizi Bled’de kalacağımız Sava-Park Oteline getirdi. Yolculuk öncesinde hava alanı danışmadan taksi ücretinin ne olacağını sorduğumuzda, 50 .-€ civarında olacağı cevabını almıştık. İşin ilginç yanı, aracımız Bled’den içeri girdiği anda teyzemizin taksimetreyi sabitlemesi ve o anda 53.5.-€ yazan taksimetrenin otele kadar olan yolda devre dışı kalmasıydı. İlginç bir medeniyet ve dürüstlük örneği bu hareket daha işin başında doğru bir ülkede olduğumuzun işaretiydi aslında.
İki gece, göl manzaralı bir oda için 178.-€ ödeyeceğimiz otelimiz bize gerçekten de güzel bir oda ayırmıştı. Havanın kararmak üzere olduğu saatlerde oda balkonuna çıktığımızda karşılaştığımız manzara ise nefes kesiciydi. Lacivert bir akşam üstü, çarşaf gibi bir göl, göle aksi yansıyan Bled kalesinin ışıklandırılmış hali ve arka planda karlı Alp’ler. İyice üşüyünceye kadar ayrılamadık balkonumuzdan.

DSC02085

DSC02087

Otele yerleşme faslı bittikten sonra akşam yemeği için dışarı çıkıp öncelikle köy – kasaba arası büyüklüğündeki bu sevimli yerleşkeyi bir keşfedelim istedik. Göl kenarında bir yürüyüş yaptığımızda ışıklandırılmış bir iki küçük yapının hemen ardındaki bir iskeleye yerleştirilmiş kocaman bir kırmızı kalp gördük. Malum yarın sevgililer günü 🙂

DSC02102
Kısa yürüyüşümüz sonrasında dışarıdan bakınca çok sevimli görünen Chilic Restaurant’ta karar kıldık akşam yemeği için. Bütün masaları sevgililer günü temalı hazırlanmış restaurant’ımızda canlı müzik de varmış. Çok sevdiğim Meksika mutfağını bu küçük kasabada başarıyla temsil eden restaurant’da keyifli bir yemek yedik. Ününü duyduğumuz Sloven şaraplarından birisi olan Belica Caberne Sauvignon’dan da çok memnun kaldık. Gelen hesap son derece makuldu. 60.-€

DSC02096

Ertesi gün, kasabanın her yerinden gözümüze çarpan ünlü Bled kalesini ziyaretle başladı.

DSC02106

Yaklaşık yarım saat süren bir tırmanıştan sonra tam 1011 yılından kalma bu gerçekten güzel yapıya ulaştık. 2011 yaşında 1.000’inci yaşını kutlayan kale dışarıdan gözüktüğü kadar heybetli değilse de son derece sempatik ve bir müze olarak hizmet veriyor bugün.

DSC02116

İçinde bölgenin tarihine dair bir çok eseri görebilirsiniz. Tabii ki kalenin avlusundan aşağıya doğru nefes kesici bir manzara var.

DSC02119

Bu manzaranın sol tarafında kasabanın merkezi, sağ tarafında ise gölün küçük ve sevimli adası olan Bled adası var.

DSC02121

Ayrıca tam karşımızdaki ormanlık alanın içinde yer alan kayak pistlerini görüyoruz. Bu pistler gece de ışıklandırılıyor ve hem görsel bir güzellik katıyor, hem de gece kayakçılarını ağırlamaya devam ediyor.

DSC02118

 

DSC02124

Kale turumuzu tamamlayıp dönüşe geçtik ve doğrudan kasabanın sokaklarında dolaştık bir süre. Kasabanın en güzel yapılarından birisi olan 1903 tarihli St. Martin’s Parish Church of Bled hem içinden hem dışından görülmeye değer ve kasabanın manzarasına her zaman renk katan bir yapı.

DSC02139

Bu sırada önceden bilmediğimiz hoş bir sürpriz de bizi bekliyordu. Önce ortalıkta dolaşan onlarca maskeli ve özel kostümlü kişilere anlam verememiştik ki sonrasında şunu öğrendik. 14 Şubat sevgililer günü olmasının yanında aynı zamanda bu ülkenin ünlü Kurent Festivalinin de başladığı gün. Binlerce yıl öncesinden pagan adetlerinden gelen bu festivalde ana tema koyun postuna bürünmüş insanlar ve bellerindeki kocaman çanlar. Belinizi şöyle bir dansöz edasıyla kıvırdığınızda çanlar hayli gürültülü çalıyor ki böylece kış’ın korkup gitmesi ve artık baharın gelmesi isteniyor. Ancak gördüğümüz kıyafetler koyun postlarıyla sınırlı değil, vahşi hayvan kıyafetlerinden, cadı, hemşire, din adamı, azrail ve daha bir sürü farklı kılıktaki insanlar neşeyle dolaşıyorlar ortalıkta.

DSC02144

DSC02150

DSC02153

Göl kenarındaki bir cafe’de konyak eşliğinde Bled’in ünlü kremalı kekinden de tattıktan sonra sıra ada turuna geldi. Göl kenarından her yarım saatte bir hareket eden küçük teknenin son seferini yakaladık ve sonradan Yunan’lı olduklarını öğrendiğimiz üç güzel genç kızımızla birlikte yola koyulduk. Sohbetin konusu tabii ki yeni başbakan Çipras idi. 🙂 Yaklaşık 20 dk. sonra adaya geldiğimizde zamanında bir Pagan tapınağının olduğunu ve sonradan üzerine bugünkü kilisenin inşaa edildiğini öğrendik. Bled Church.

DSC02172

Zaten ada da neredeyse bu kilise ve bahçesinden ibaret. İki adımda her yeri görüyorsunuz.

DSC02174

DSC02176

Ada dönüşünde ise kasabanın ana caddesinin her iki tarafına yerleşmiş bir insan kalabalığından bir şeyler olacağını anlıyoruz. Gerçekten de önde bir orkestra ve arkasından başta Kurent’ler (Koyun postuna bürünenler) olmak üzere neredeyse tüm kasaba halkı bugün için giydikleri özel kıyafetleriyle bir geçiş töreni halinde geçiyorlar önümüzden. Bled çarşısında bir çok hediyelik eşya satan dükkanlardan bazıları Slovenya’nın ünlü Rogaska kristallerini de satıyor. Oldukça kaliteli ve modern kesimli bu kristallerin fiyatlarının diğer Avrupa’lı rakiplerine göre (Bohemia gibi) son derece uygun olduğunu belirtmeliyim.
Bu güzel ve keyifli günümüzün akşamı Sava otelinin büyük salonundaki sevgililer günü özel balosuyla devam edecek. Önce otelde üstümüzü değiştirdikten sonra öncesinde rezerve ettiğimiz masamıza ve gerçekten çok başarılı olarak hazırlanmış menümüze kavuşuyor ve güzel bir gece geçiriyoruz, iki gitaristin keyifli müziği eşliğinde.

DSC02183

Böylece 2 gecelik Bled gezimiz sonlanıyor. 11.000 nüfuslu bu sempatik kasabayı daha şimdiden özlemeye başlıyoruz. Buraya yeniden bir temmuz günü gelmek ve bu defa bu güzel gölde yüzmek üzere kendimize söz verdikten sonra yine bir taksiyle ve bu defa başkent Ljubljana’ya doğru yola çıkıyoruz. 45 dk. kadar sonra başkente geliyoruz. Bu yol gelişimize göre daha uzun olduğundan taksi ücreti de 80.-€ tutuyor. Yine son derece sempatik ve genç bir sürücümüz var bu sefer.

Başkentin tarihi bölümünde rezerve ettiğimiz Antiq Hotel adı gibi antik gerçekten. Oldukça eski bir yapının otele dönüştürülmüş hali olan otelimizin bu nedenle aldığı bir çok ödül de olduğu anlaşılıyor. Gecelik oda ücreti 80.-€. Odaya  yerleşir yerleşmez sokaklardayız hemen, çünkü Ljubljana’da sadece bu gecemiz var. Başkentin tarihi merkezinin neredeyse içinde olduğumuzdan görülecek yerlere ulaşmamız da kolay oluyor.

DSC02184

Triple Bridge, Franciscan church of Annunciantion, Ursiline Church, St. Nicholas Church, Cathedral, Zmajski Köprüsü (Ejderha köprüsü) ve kale ilk göze çarpan yerler.

Şehrin tam kalbinden geçen Ljubljana nehrinin üzerindeki köprüler şehrin de ambiansını oluşturuyor. Nehir boyunca her iki tarafta da restaurant ve cafe’ler mevcut.

DSC02186

DSC02189

Köprülerin en ilginci 3 ayaklı Triple Bridge ile şehrin sembolü ejderha figürünü taşıyan Zmajski köprüsü.

DSC02199

Aşıkların aşklarının sonsuzluğu için köprü üstlerine taktıkları kilitlerden burası da nasibini fazlasıyla almış durumda.

DSC02200

Preseren meydanı ve hükümet binası da görülesi yerlerden. Şehir turumuzu bir kaç saatte tamamladıktan sonra şehrin tam ortasından yükselen kalesine gitmek için yamaçlarındaki funiküler’e doğru yürüyoruz.

DSC02204

12. Yüzyıl tarihli kale müze amaçlı olarak hizmet veriyor. İçerisinde iki küçük dükkanı bir cafe’si ve bir de restaurant’ı var. Tahmin edeceğiniz gibi tüm şehri sizin gözlerinize sunuyor.

DSC02206

DSC02211

Akşamın çökmesiyle birlikte yukarıda saydığım tüm yapıların ışıklandırılmasıyla birlikte Ljubljana’nın gece halinin de görülmeye değer olduğunu fark ediyoruz.

DSC02219

 

DSC02221

DSC02226

275.000 nüfuslu başkenti gezip görmeniz için sadece bir tam güne ihtiyacınız var. Akşam yemeği sonrasında otelimize dönerek bu kısa Slovenya turumuza nokta koymaya hazırlanıyoruz. Ertesi gün öğle saatlerinde İstanbul’a dönüş başlayacak.

Yorum bırakın