İTALYA – Bari – Alberobello – Haziran 2015

İtalya’nın kuzey ve orta bölgelerine bir kaç kez gidip geldikten sonra ister istemez insanda bir güney merakı uyanıyordu. İşte tam da bu sırada THY’nın Bari’ye 300.-TL ‘lık promosyon bileti uygulamasıyla bu merakı tatmin de kolaylaşmış oldu.

Bari İtalyan çizmesinin biraz topuk üstünde yer alan bir liman şehri. Öyle çok turistik ve ünlü bir yer değil ama size gerçek bir İtalyan yaşamını da aynen yansıtan bir yer. Puglia eyaletinin başkenti konumundaki Bari 300.000 nüfusuyla sakin ve sempatik bir kent. M.Ö. 1289’ dan beri varlığını sürdüren oldukça köklü bir tarihe sahip kentin aynı diğer İtalyan şehirlerinde olduğu gibi bir eski şehri (Citta Vecchia) var ki görülecek yerlerin başında geliyor. Bunun dışında, küçük bir yat limanı, Alsancak benzeri bir sahil kordonu, eski şehirden geriye doğru son derece düzgün bir şehir planıyla genişlemiş modern yüzü, büyük bir ticari limanı ve mütevazi bir plajı şehrin diğer parçalarını oluşturuyor.

Bir B&B niteliğinde olan otelimiz Les Suites Bari tam eski şehirle yenisinin birleşim noktasında harika bir konuma sahip. Bir binanın 2. ve 3. katlarından oluşan otelimizin diğer imkanları da yeterince tatmin edici düzeyde. Geceliğine 90.-€ ödeyeceğimiz otelimiz bizi 3 gece ağırlayacak.

İstanbul – Bari uçuşumuz 1,5 saat sürüyor. Küçük hava limanından çıktıktan sonra taksiyle otelimize ulaşmamız yaklaşık yarım saat sürüyor. Hava alanı – şehir merkezi arasında fiks bir ücret uygulaması var taksilerin. 23.-€. Otele vardığımızda karşımıza otelin yegane personeli olan Simona tüm sevimliliği ile çıkıyor ve bizi hemen odamıza yerleştiriyor. Yerleşme sonrasında hemen başlıyoruz Bari’yi keşfetmeye.

Bu mütevazi şehirde bile tam 3 adet görkemli tiyatro var deyince kültür denen şeyin ne boyutta olduğunu herhalde takdir edersiniz. İşte şehrin ana bulvarı Corso’nun üzerinde 1896 model Teatro Petruzelli tam karşımızda.

DSC02462

Yaz dönemi nedeniyle her yerde olduğu gibi opera ve tiyatro faaliyetleri burada da tatil halinde. İçeriye giren bir turist grubuyla biz de sızıyoruz çaktırmadan. Sempatik bir görevli bizim tiyatronun içini görmemize ve bir kaç fotoğraf çekmemize izin veriyor. Gerçekten çok etkileyici bir yapı.

DSC02465

DSC02466

Tiyatrodan çıktıktan sonra Piazza Novembre’ye doğru yürüyoruz. Hava nefis. Bugün pazar günü olduğundan şehir adeta terk edilmiş bir kent gibi görünüyor. Yat limanı ve hemen yanındaki balıkçı limanına geldiğimizde olmayan balıkların kesif kokusundan burasının bir balık hali olduğunu anlamamız zor olmuyor.

DSC02471

Sahili takiben eski şehire doğru yürüyünce hafif sağa doğru kıvrılan yokuşu çıkıyoruz. Yokuşun sonu artık tek bir duvar halinde kalmış tarihi bir kalıntıya çıkıyor ve tam bu nokta Bari temalı fotoğraf çekmenin de en güzel yeri. Arka planda küçük liman ve tarihi bir kule yer alıyor. Yürümenize buradan devam ederseniz solunuzda eski şehir sağınızda deniz büyük limana doğru ilerlemiş olursunuz.

DSC02475

DSC02476

Biz de bir süre yürüdükten sonra dar merdivenlerden aşağı inip eski şehirle tanışıyoruz. Dar sokaklar kurumayı bekleyen asılmış çamaşırlarla dolu. Bu görüntü bir yandan komik gelse de öte yandan her tarafa yayılan harika lavanta kokusu insana iyi de geliyor. Yine pazar günü nedeniyle ortalıkta kimseler yok.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Yürüyüşümüz artık akşam üstü saatlerinde şehrin sembollerinden The Norman Swabian Castle’ a ulaşmamızla devam ediyor.

DSC02491

1132 tarihli görkemli kalenin üst bölümü ne yazık ki restorasyon nedeniyle kapalı. Sadece giriş katını ve alt kattaki müzeyi gezebiliyoruz.

DSC02497

Bu haliyle kalenin dışarıdan görüntüsü çok daha güzel. Bence içeriye girmek üst kat açılmadığı sürece gereksiz. 6.-€’nuza yazık 🙂 Kale sonrası eski şehrin en büyük meydanı olan Piazza Mercantile’ye doğru geri dönüyoruz. Meydanın çevresinde restaurant ve barlar var ki ilk akşam yemeğimizi de burada yiyeceğiz.

DSC02540

Bari’de yemek konusunun İtalya genelinden önemli bir farkı yok. Yine gerek et, gerek, pizza ve gerekse pasta ürünleri son derece leziz. Buradaki tek fark şaraplarda. Zira iyiden iyiye alıştığımız Toscana şarapları gibi bildiğimiz ürünler buralarda yok. Bari sadece kendi bölge şaraplarını satmayı tercih ediyor. Garsonumuza Caberne türü bir şarap sevdiğimizi söyleyip, onun önerdiği N ZERO marka şarabı içiyor ve de beğeniyoruz.

Bari’deki ikinci günümüz kahvaltı sonrasında yukarıda kısaca bahsettiğim kordon boyundaki yani Lungomare caddesinde deniz kıyısından saat kulesine doğru yürüyüşümüzle başlıyor.

DSC02523

Hava oldukça sıcak. Kulenin önünden geri dönüp kendimizi bir an önce eski şehrin dar ve serin sokaklarına atmak niyetindeyiz.

Eski şehrin girişinde önümüze sahildeki ikinci görkemli tiyatro olan Teatro Margherita çıkıyor. 1912 tarihli bu yapıda da ciddi bir restorasyon faaliyeti var.

DSC02502

Piazza Mercantile’yi geçince yine çamaşır kokulu sokaklardayız. Ancak bugün düne göre bayağı bir hareketli, şehir yaşama dönmüş nihayet.

DSC02518

DSC02519

İlk hedefimiz şehrin ünlülerinden The Basilica of St. Nicholas. Diğer bir ifadeyle Noel baba kilisesi. Yapımına 968 yılında başlanan kilise dışarıdan bakınca o alıştığımız şatafatlı katolik kiliselerinden daha farklı ve sade görünüyor.

DSC02517

Aynı şekilde içersi de öyle. Bu sade ve huzurlu havası hoşumuza gidiyor.

DSC02503

Kilisenin alt katında Noel Babanın mezarı da var. Önünde diz çöküp dua edenler, ayrı bir bölümdeki Noel baba büstünün önünü yazdıkları notlarla dolduranlarla bu kat hareketli bir gününde. St. Nicholas’ın kemiklerinin bizim Demre’den (Antalya) getirilip buraya gömüldüğünü de hatırlatalım bu arada.

DSC02508

DSC02510

DSC02509

Buradan çıktıktan sonra yine oldukça yakındaki St. Sabino katedralini görüyoruz. St. Nicholas kilisesine benzer bu yapının dış görünümü kulesinin de katkısıyla daha şık. 1156 da tahrip edilen kilise 1292 de onarılarak yeniden açılmış.

DSC02485

DSC02486

Eski şehir turumuzda karşımıza çıkan 1690 tarihli Santa Teresa dei Maschi kilisesine de şöyle bir göz atıyoruz. Eski şehrin dar sokakları hediyelik eşya dükkanları, küçük cafe ve restaurantlarıyla hareketli bugün. Bir cafe’de yorgunluk molası verdiğimiz çok iyi oluyor. 3. kattan çocuğuna sepet sarkıtan anneler, sokakta bağıra çağıra koşuşturan çocuklar, arabasına bir başka araba hafiften sürttü diye saatlerce konuşup pazarlık yapanlar, kısaca işte size gerçek İtalya 🙂 Bir dikkatimizi çeken konu da elinde cep telefonu, tablet dünyadan bağımsız yaşayan insan tipine burada hiç rastlamamız. Çocuklar ve gençler dahil herkes bol sohbet ve doğrudan iletişim halinde. İki üniversitesi olan Bari’de genç nüfus haliyle yoğun ama aşırı makyaj ve tuhaf giysilerden uzak bu cıvıltılı gençler oldukça hoşumuza gidiyor. Sanki ülkemizin 20 yıl öncesi gibi bir görünüm var ortada ama bunu bir eleştiri olarak değil bir özlem olarak yazıyorum. Eski şehrin merkezine doğru yaptığımız yürüyüşle Fortino di San’t Antonio önüne kadar geliyoruz. Yukarıda ideal fotoğraf noktası olarak belirttiğim bu yerde bir kaç poz fotoğraf çekip, geleni geçeni seyrediyoruz.

DSC02527

DSC02532

Eski şehir turumuzu tamamladıktan sonra biraz da yeni tarafa geçelim diyoruz. Büyük ve ünlü markaların hemen hepsi var bu bölgede. Alış verişin yoğun olduğu caddeler araç trafiğine de kapatılmış. Buradaki cafe ve restaurantlar da daha modern görünümlü. Bu bölgeyi geçince şehrin üçüncü büyük tiyatrosu olan Teatro Piccinni’yi de görmüş oluyoruz. 1854 tarihli bu tiyatro da Corso bulvarının üzerinde yer alıyor.

DSC02501

Akşam yemeğimiz yine eski şehrin Piazza Mercantile’sinde.

DSC02534

Bari’deki son günümüzde bir deniz keyfi planlamıştık. Otelimizin hemen arka caddesinden kalkan bir belediye otobüsü bizi ekmek ve domates plajına yani Pane & Pomodoro plajının önüne 15 dakikada götürüyor. Plaj tamamen bir halk plajı.

DSC02544

Yani şemsiye, şezlong ne lazımsa sizin götürmeniz gerekiyor. Deniz temiz gibi görünse de gerek kalabalık ve gerekse sert rüzgar bizi denize girmekten vaz geçiriyor. Hemen “B” planımızı uygulamaya karar veriyoruz.

Bari normal şartlarda iki günde rahat gezilecek bir yer. Bu nedenle gezimizi planlarken son günümüzü Bari çevresinde bir yere gitmek şeklinde değerlendirmeyi düşünmüştük ki aklımıza gelen yer daha güneyde yer alan küçük bir liman kenti olan Monopoly idi. Ancak sevgili dostlarımız Yeşim ve Filiz bizi bu konuda uyarmışlar ve mutlaka Alberobello’ya gidin demişlerdi. Bu nedenle plaj işi yatınca biz de rotamızı bu ilginç köye çevirmeye karar verdik.

Bari’nin yeni şehrin arka tarafında yer alan tren istasyonuna 20 dakikalık bir yürüyüşle ulaştıktan sonra, neredeyse her saat Alberobello yönüne giden trenler olduğunu görüp gidiş dönüş biletimizi kişi başı 9.-€ ücret karşılığında alıyoruz. Aslında Alberobello Bari’ye 55 km. mesafede ve araç kiralayıp gitmek isteyenler için bir saatten kısa bir sürüyor. Trenimiz ise her istasyonda durup, arada karşıdan gelen trenlere yol vermek için bekleyince bizi ancak 1,5 saatte ulaştırıyor bu masal diyarına.

İstasyon çıkışı hafiften yukarı doğru meyilli caddeyi çıktığınızda kasabanın meydanına ulaşıyorsunuz. Burada bir kaç restaurant ve ikinci dünya savaşında hayatını kaybeden kasabalıların adlarının yazılı olduğu bir anıt var.

DSC02546

Meydanın sağ tarafında görkemli bir kilise var ama asıl önemli taraf sol ve aşağı tarafı. 1996 yılında Unesco dünya mirası listesine dahil edilen ünlü Trulli evleri işte burada.

DSC02556

DSC02559

Halkı çoğunlukla çiftçi olan Alberobello sakinleri bu beyaz badanalı evlerini gri konik çatılarıyla spiral bir plan üzerinde, bu bölgeye ait küçük kireç taşlarını harç uygulamadan üst üste koyarak inşa etmişler. Geçmişi 16. Yüzyıla kadar dayanan bu evlerin yapı tekniğinin orta doğudan geldiğine dair bir görüş var. Gerçekten de çok daha eski bir tarihe sahip olan Harran bölgesindeki evler akla gelmiyor değil. 11.000 kişilik bir nüfustan ibaret olan Alberobello’nun adının anlamı “Güzel Ağaç” imiş. Evlerin bir kısmı hala kullanılıyor, bir kısmı dükkana dönüşmüş.

DSC02560

Özellikle meyva likörü imalatında iddialı olan kasaba sakinleri bize bol bol kavun, vişne…vb meva likörlerini tattırdılar. Likörün dışında masa ve sehpa örtülerinden küçük hediyelik eşyalara kadar bir çok ürün de turistleri bekliyor.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Trulli evlerinin bulunduğu bu bölgeyi gezerken bir dükkan sahibesi bize evin içini tanıtıyor. Yaklaşık 3 jenerasyonun bir arada yaşadığını söylüyor ki (tabii ki eski zamanlarda) evin küçük iç hacmini görünce buna inanmamız kolay olmuyor.

DSC02553

Ancak bu sıcak günde evlerin içinin son derece serin olduğunu söylemeliyim. Trulli bölgesi turumuzu tamamladıktan sonra tekrar geldiğimiz meydana geri dönüp bu defa kiliseye doğru yöneliyoruz. Alberobello katedrali özellikle dışarıdan etkileyici güzel bir mimarlık eseri.

DSC02550

DSC02551

Katedrali de gezdikten sonra bu küçük ve sevimli kasabadan ayrılma vakti geliyor ve istasyona doğru yürümeye başlıyoruz.

Son günümüzde kahvaltı sonrasında Simona ile vedalaşıyor ve taksi ile hava alanına yöneliyoruz. Bir İtalya macerası daha sona eriyor böylece.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s