Son yılların popüler gezilerinde ilk sıralarda yer alan komşumuzun, batı trakya bölgesine bir kaç sefer yaptıktan sonra artık sıra ünlü adalarına geldi. 25 yıl kadar önce Rodos’a yaptığım geziden sonra Bodrum’un karşı komşusu Kos’a karar verdik bu defa.
İstanbul’dan bir gece uçuşuyla Bodrum’a vardıktan sonra ertesi gün Kos’a hareket edeceğimiz feribot iskelesine oldukça yakın konumu nedeniyle tercih ettiğimiz Çapacı otele geçtik hemen.(Kumbahçe, Seyit Kaptan Sok. N0:10) Küçük bir aile işletmesi olan bu mütevazi ve sevimli otelin sabah kahvaltısı muhteşem, tüm personel de son derece cana yakın. Geceleme ücreti olarak 200.-TL ödediğimiz otelimizden mutlu bir şekilde ayrıldık ve bavullar elimizde yaklaşık 300 m. mesafedeki feribot limanına rahat bir şekilde geldik. Salvarağa tepesi, Mantar Burnu Mevkii. Kumlubahçe Mahallesi N0:5 limanın tam ve açık adresi.
Yeşil Marmaris firmasına ait hızlı katamaran sabah 09.00’da hareket edeceğinden sizin bir saat öncesinde orada olmanızı istiyorlar. Gerçekten de bir tür check-in işlemleri biraz uzun sürüyor. Boarding kartınızı aldıktan sonra katamaran sizi yarım saatte Kos limanına ulaştırıyor.
Günübirlik gidiş dönüş bilet fiyatı 24.-€ iken dönüş biletiniz açık olursa fiyat 32.- € oluyor.
Bir özel vize ile de günlük girişlerin yapılabildiği adaya schengen vizemiz nedeniyle ayrıca bir ücret ödemeden gidiyoruz.
Kos’a vardığımızda pasaport kuyruğuna giriyor ve makul bir sürede çıkıyoruz dışarıya.
İşte tam bu anda önceden öngöremediğimiz ve bu güzel adanın en büyük problemi ile de yüz yüze geliyoruz. Taksi problemi.
Siz siz olun ya kalacağınız otelden taksi rezervasyonu yaptırın, ya da kiralık aracınızın siz vardığınızda hazır olmasını sağlayın. Aksi halde 40 derece sıcağın altında bizim gibi ellerde bavullar öyle ortada sap gibi kalırsınız. Gerçi ben otelimizden bir taksi rezerve talebinde bulunmuştum ama, sonrasında onlar benim bu talebimi içeren mail’imi almadıklarını söyleyeceklerdi.
İşte bu şekilde terden sırım sıklak ve gergin başladık Kos maceramıza. Limandan şöyle 20 dk. mesafede bir küçük meydan ve ortasında yunus motifli bir havuza vardığımızda burada bir taksi durağı da bulduk ama ortada taksiden eser yok tabii. Yazın nüfusu ikiye üçe katlanan adada taksiler yetersiz kalıyor. Bir taraftan oteli arayıp yardım isteyip bir taraftan da taksi peşine koştuktan sonra Allah halimize acıdı ve telefonla aldığı randevusuna gelen bir taksi, müşterisi bir süre gelmeyince bizi aldı da hayatımız kurtuldu. 🙂
Otelimiz Aqua Blu Resort Hotel Kos’un merkezine 4 km. mesafedeki Lambi Beach’te yer alıyor. Aslında belki yürünebilecek bir mesafe ama o sıcakta elde bavulla pek de kolay değil. Neyse sonunda kendimizi otele atmayı başarıyoruz. Otele girişte yaşadığımız gerginliğin de etkisiyle söyleniyorum biraz resepsiyondaki Stephania’ya. (İlerleyen günlerde Stephania ile aramızdaki buzlar eriyor ve sarılıp arkadaşlığımızı ilan edeceğiz.)
Odamıza yerleşmek, bir duş ve arkasından otelin mükemmel dizayn edilmiş havuzuyla kendimize gelebiliyoruz. Otel mimari tasarımının (özellikle havuz) yanı sıra mükemmel bir personele sahip ve herkes bizim rahatımız için son derece gayretli ve ilgili.
Otel 16 yaş altında müşteri kabul etmiyor ki harika bir özellik bu. 🙂 Genel Yunan adaları otel fiyatlarıyla kıyaslandığında otelimizin pahalı bir otel olduğunu söylemeliyim, ancak ayrılırken ödediğimiz her kuruşu tamamen helal ederek ayrıldığımızı da ilave etmeliyim. Burada geçirdiğimiz bir haftanın sonunda otelin bu durumunun en büyük mimarı olan genel müdürü Kiki, Resepsiyondan Michael, Athena ve Stephania, Restaurant bölümünden Migena, Mina, Sassa, Atlanta ve Andreas, Spa’dan Vivi, Kostas, Barbara ve İrida ile ıslak gözlerle ayrıldık. Hepsiyle hala facebook arkadaşıyız.
Otelimizin hemen önünde yer alan Lambi Beach limonata tadında deniziyle güzel bir plaj olsa da sanıyorum rüzgarı ve biraz sığ oluşu nedeniyle adanın diğer plajları kadar ilgi görmüyor. İşte sessiz sakin bir plaj arayanların adresi.
Oteli keşfedip bir yandan da keyfini sürmeye başlarken, diğer yandan adayı da keşfetmek gerekiyor. Öncelikle şu taksi krizinden kurtulup bize özgürlüğümüzü verecek bir kiralık araba araştırmasına girişiyoruz. Otelden şehir merkezine doğru giden ana cadde üzerinde bir kaç araç kiralama ünitesi var. Bisiklet, motorsiklet, atv, buggy, otomobil ne ararsanız var buralarda. Küçük sınıf bir aracı 4 günlüğüne kiralıyoruz. Tam sigortalı haliyle günlüğü 30.-€
İlk sırada Kos’un merkezi var. Limanın ardında geriye doğru yayılmış hareketli canlı güzel bir şehir Kos. Limanın önündeki ana caddede bir çok lokanta ve bar sıralanmış halde.
Bunların arasından yukarı doğru yürüdüğünüzde şehrin tarihi bölümüne de gelmiş oluyorsunuz. 18. Yüzyıldan kalma Hacı Hasan camisi ve çeşmesi burada. Hemen yanında da ada için en önemli figür olan bir çınar ağacı var. Hippokrates’in çınarı olarak bilinen bu ağacın gerçek yaşının ise 500 olduğu söylenmekte. Bu bölgede antik Roma’dan kalma çeşitli kalıntıları da görmeniz mümkün. Şehrin büyük bölümü 1933 tarihli deprem sonrasında yeniden inşa edilmiş. Şifa tanrısı Asklepios’a adanan Asklepieion mabedi de burada. Tıp camiasının sembol ismi Hippokrates Kos adasında doğmuş. Bu nedenle bir çok hediyelik eşya satıcısında ona ait muhtelif figürler, heykellere rastlarsınız. Osmanlı dönemindeki adı İstanköy olan Kos’un işte tam bu anlattığım yerinde Apellou caddesi 27 numarada yer alan Ella tavernasını sakın kaçırmayın derim. ( Tel: 22420 – 22133) Harika bir restaurant, çok zengin bir menü, keyifli bir ambians ve muhteşem bir personel. Hesap da son derece makul. Adada kaldığımız yedi gecenin üçünde buradaydık.
Sıra geldi adanın diğer güzelliklerini keşfetmeye. Önce otelimizin hemen sol tarafında yani adanın kuzeyinde yer alan Tingaki Plajına gidiyoruz.
Deniz burada da limonata. ana caddenin sağı deniz, solu lokanta ve barlarla dolu.
Bu bölgede küçük pansiyonlar yoğunlukta. Bir günümüzü burada geçiriyoruz. Ertesi gün adanın güney doğu ucunda yer alan ünlü Kefalos plajına gidiyoruz. Burası adanın tam da Bodrum tarafına bakan yönü. Deniz çok daha sakin ancak biraz daha soğuk kuzeye göre.
Altın sarısı kumlar da çok güzel. Plaj aslında çok az yapılanma ile neredeyse doğal halinde kalmış ve güzelliği de buradan geliyor. Oldukça kalabalık olan plajın müşterileri de çoğunlukla Yunan’lı.
Adanın plajlarını Kos’un merkezini gezdikten sonra sırada son olarak bir efsane olan Zia var. Zia adanın tam ortasında yüksek bir tepenin zirvesine konuşlanmış küçük bir köy. Köyün sevimliliği kadar, onu efsane yapan tarafı ise mükemmel bir gün batımı manzarasına sahip olması.
Gerçekten de insanlar her türlü araçla buraya akın ediyorlar. Tur otobüsleri bile var çok sayıda. Özellikle tam akşam gün batımı saatlerinde ortalık iyice kalabalıklaşıyor ve herkes restaurant’larda manzarayı yakalayacak bir masa kapmakla meşgul. Biz de güzel bir yer bulup keyifli bir yemek yiyoruz.
Adada Platani adında soydaşlarımızın yaşadığı bir köy olduğunu ve burada Şeref adında da bir güzel taverna olduğunu öğreniyoruz ama ne yazık ki buraya gidecek zamanımız kalmıyor. Artık gelecek sefere…
Bir tarafta gerçekten çok güzel bir ada ve insanları diğer tarafta harika dinlenip nefis bir tatil geçirdiğimiz otelimizle Kos gezimiz çok keyifli bitiyor. Bodrum’a dönüş feribotu saat 18.00’de kalkacak. Tüm otel arkadaşlarımızla teker teker vedalaşıp kendilerine teşekkürlerimizi sunup limana doğru yola çıkıyoruz. Bu adaya ve hatta bu otele tekrar geleceğimizden oldukça da eminiz.